20. yüzyılın en önemli yazarlarından Virginia Woolf, 24-27 yaşlarındayken gerçekleştirdiği Yunanistan, Türkiye ve İtalya seyahatleri hakkındaki düşüncelerini ve izlenimlerini aktarabileceği bir gezi günlüğü tutuyordu. Woolf, günlüğü 1906 ve 1909 tarihleri arasında tutmuştu, bu süreç aynı zamanda Woolf’un yazarlıkta kendini geliştirdiği, üslubunu biçimlendirdiği yıllara denk geliyordu. 1904’te gazetecilikle meşgul olan Woolf, 1907 yılında ise “Dışa Yolculuk” (The Voyage Out) adlı eseri üzerinde çalışmaya başladı.
İtalya’daki sanatın ve edebiyatın yansımaları
1908 yılının Eylül ayında kaleme alınan bir günlük yazısında, 26 yaşında olan Woolf kız kardeşi ve kız kardeşinin eşi Clive Bell ile Kuzey İtalya’da tatil yapmaktadır. Woolf’un tuttuğu kayıtlardaki gezi yazılarını bir kenara koyduğumuzda, yazarlık hakkındaki görüşlerini de ana hatlarıyla belirttiğini görüyoruz. Yazısına o gün gördüğü İtalyan fresk tabloları betimleyerek başlıyor. Woolf, 1905 yılında, gittiği galerilerden ve kız kardeşi Vanessa’nın sanatçı arkadaşlarından ilham alarak görsel sanatları ve yazarlık hedeflerini birleştiriyor. Aşağıda, tabloların yazınına nasıl yansıdığını ve Woolf denildiğinde akla ilk gelen “bilinç akışı” kavramına nasıl zemin hazırladığını görebiliriz:
“Yazarken, güzel olanı da ifade etmek isterim. Alışılmadık bir güzellik anlayışı benimsiyorum. Sonsuz uyumsuzluklardan bir simetri yakalamak, zihnin dünyaya açılan geçitlerindeki tüm izleri göstermek ve en sonunda kırık parçalardan oluşan bir çeşit bütün elde etmek. Bu, aklın yolculuğu, bana doğal bir süreç gibi geliyor.”
Woolf, kaleme aldığı daha eski tarihli bir yazıda, yazma sanatını tanımlarken görsel sanatlara başvuruyor. “Sadece gözümle değil, aklımla da yazmalıyım, bu aktarışın altında yatan gerçeklikleri de keşfetmeliyim.”
Woolf’un İstanbul’u
Woolf’un günlüğüne kaydettiği ilk anısı Yunanistan ve Türkiye ziyaretleri olarak karşımıza çıkıyor. 1906 yılının Eylül ve Ekim ayında gerçekleşen bu seyahatlerde Woolf’a kardeşleri Vanessa, Adrian ve Thoby’nin yanı sıra aile dostları Violet Dickinson da eşlik ediyor. Woolf, o dönemde Osmanlı’nın başkenti İstanbul’a bir gemi ile ulaşıyor ve çevresindeki manzaradan oldukça etkilenerek kendini bir tiyatro izleyicisi gibi hissettiğini ifade ediyor. Yazar, İstanbul’dan hem çok etkileniyor hem de hissettiği yabancılık hissi onda heyecan uyandırıyor. Hislerini kâğıda şöyle döküyor: “Yeni bir şehre adımınızı attığınız ilk an kadar neşe verici çok az deneyim vardır. Buna ket vurulsa bile.”
Woolf, “çiçekleri kendi alacaktı” şeklinde başlayan Mrs. Dalloway adlı eserinde de “ağış” ve “dalış” kelimelerini en güzel şekilde karakterize ederek şehir betimlemeleri yapıyor.
“Ne güzel ağış bu böyle! Ne dalış! Bourton’dayken, menteşelerin hafif gıcırtısıyla (şimdiki gibi), koca camlı pencereleri açıp temiz havaya uzanınca da hep bu duygular kaplardı yüreğini.”
Kaynak: http://bl.uk/collection-items/virginia-woolfs-travel-and-literary-notebook-1906-09