Kitapları kadınlar alıyor ama basında kadın yazarların adı yok…
Yeni yapılan ve İngiltere ile Amerika’yı kapsayan bir araştırma, basılan kitapların üçte ikisini kadınlar alırken, basında çıkan eleştirilerin erkek yazar ve eleştirmenlere odaklandığını gösterdi.
Edebiyat dünyasındaki kadınları destekleyen ABD merkezli Vida örgütü, The New Yorker, The London Review of Books, The Times Literary Supplement ve Granta gibi Atlantik’in iki yakasındaki yayınları inceledi ve 2014 yılında çıkan yayınlarda hem eleştirmenlerin hem de eleştirilen kitapların çoğunlukla erkek odaklı olduğu sonucuna vardı.
2014 yılında sayfalarında 527 erkek yazar ve eleştirmene karşın sadece 151 kadına yer veren London Review of Books, araştırma sonucunda en kabahatli bulunan yayın oldu. London Review of Books, 2013 senesine göre kadınlar tarafından yazılan kitaplar hakkında 14 daha az eleştiri yayımladı.
The New York Review of Books benzer bir oranla, sayfalarında 677 erkek ve 242 kadına yer verdi. The New York Times’da 909 erkeğe karşın 792 kadın yer aldı. The Nation’da 469 erkeğe karşılık 193 kadın yer alırken, Harper’s tarafından eleştirilen yazarların yarısından biraz daha azı kadındı.
Mesele kota değil, bilinç!
2014’ün en çok satan yazarlarının Hilary Mantel, Donna Tartt ve Kate Mosse olduğu Birleşik Krallık’ta ise rakamların arası açılıyor. Kadınlar aynı zamanda Britanya’da satılan kitapların üçte ikisini alırken, 2009’da yapılan bir araştırma kadınların yüzde ellisinin, erkeklerin ise yüzde 26’sının hevesli birer okuyucu olduğunu gösteriyor.
İncelenen 15 büyük dergiden 14’ü geçtiğimiz yıla göre içeriğinde daha fazla kadına yer verdi ve New York Times kitap eleştirisi sayfaları en azından son beş yıldır ilk kez erkeklerden daha fazla kadın eleştirmenin yazılarını yayımladı.
New Yorker, 2013’e göre 17 daha fazla kadına yer vererek beş yıldır süren artışı devam ettirdi; Granta ise kadın ve erkek yazarlara neredeyse eşit yer verme politikasını sürdürdü. Dave Eggers tarafından çıkarılan San Francisco merkezli, üç ayda bir yayımlanan McSweeney’s için de durum aynı: 2014 yılı boyunca kadın ve erkek yazar sayısındaki fark sadece ikiydi.
Vida’nın kurucularından Erin Beliue şöyle diyor:
“Bizim hedefimiz her zaman kota koymak değil bilinç oldu. Sanat kotalar tarafından yaratılmaz ve bazı yıllar ileriye gider, bazı yıllar biraz geriye ama umudumuz zaman içerisinde bilinç değişimidir. Editörlerin, okurların ve yazarların alışkanlıklarının farkında ve farklı sesler konusunda açık fikirli olmalarını istiyoruz. Vida olarak bunun gerçekleştiğini düşünüyoruz.”
“Elbette ki edebiyat yayınlarının özünde halen toplumsal cinsiyet ayrımcılığı var. Ancak kuşaksal olarak düşündüğümüzde bunun kendi kendine çözülen bir sorun olduğunu düşünüyorum. 40 yaşın altındaki insanlar tamamen başka bir ortamda yetiştiler.”
‘En iyi eleştirmenler kadın’
Diğer tüm edebiyat yayınlarından daha fazla eleştirmenle çalışan The Times Edebiyat Eki, bu hafif ancak önemli değişimi gösteren yayınlardan ancak toplumsal cinsiyet eşitliğine ulaşmak için hâlâ çok yolu var. Geçtiğimiz sene 297 kadın eleştirmenle son beş yılın en düşük seviyesine inmişti ancak bu sene bir yükseliş gerçekleştirerek, 715 erkeğe karşı 327 kadın eleştirmene yer verdi.
Ekin editörü Peter Stothard, “Sayfalarımızı daha dengeli görmekten ötürü çok mutluyum. Geçmişte bir sorun olduğu su götürmez bir gerçek, dolayısıyla kademeli bir değişim olduğunu görmekten dolayı gerçekten memnunum,” dedi.
“Şimdiye kadar kimsenin kadınlara karşı bir önyargımız olduğunu söylediğini sanmıyorum ancak editörlerin dikkatini bu adaletsizliğe çeviren her şey iyidir. Çoğu yayının aksine biz açık bir işyeriyiz, binlerce yorumcuyla çalışıyoruz, her zaman yeni eleştirmenler arıyoruz ve eleştirel tartışma kabiliyetleri dışında, onları toplumsal cinsiyetlerine göre değerlendirmiyoruz. Kesinlikle bir kotayı doldurmaya çalışmıyoruz.”
“Ama ben her zaman en iyi bazı eleştirmenlerimizin kadın olduğunu düşündüm ve şimdi de en iyi eleştirmenlerimizden kimileri kadınlar.”
Kadın en fazla Tin House’ta görünür
Araştırma sonucunda, kadın içeriğinin erkeklerden daha fazla olduğu tek büyük yayının, Portland merkezli üç ayda bir yayımlanan Tin House olduğu ortaya çıktı. Tin House, 2014 yılında sayfalarında 12 kadın ve 8 erkek yorumcuya yer verdi.
Tin House’un editörü Rob Spillman, beş yıl önce Vida’nın ilk sayımından sonra “sistematik sorunlarla” mücadele etmek için daha etkili adımlar atmaya karar verdiklerini söylüyor:
“Toplumsal cinsiyet açısından tamamen dengeli bir faaliyetimiz olduğu yanılgısı içerisindeydim ama bazı şaşırtıcı bulgularla karşılaştık. Ajanslar bize üçte iki oranında daha fazla erkek gönderiyor. Ve daha rahatsız edici olanı, birini reddettiğinizde ve başka bir şey göndermesini istediğinizde erkekler yeni bir şey göndermeye kadınlara göre dört kat daha fazla eğilimli. Daha önce yayımladığımız kadınlar da yeni çalışmalar göndermeye daha az eğilimli.”
Spillman, o zamandan beri toplumsal cinsiyet eşitliğini korumak için “tetikte” olduğunu anlatıyor:
“Sırf hesaplama gibi basit şeyler yapmakla kalmadım, erkekleri teşvik etmekten de vazgeçtim zira çoğu zaten kendi başının çaresine bakıyor ve bana ne olursa olsun bir şeyler gönderiyor. Kadınlara yönelik gayretimi iki katına çıkardım, tekliflerimi yeniledim ve aktif bir biçimde kadınları araştırmaya başladım.”
“Bu benim tüm personelimle yaptığım editöryel konuşmaların süregiden bir meselesine dönüştü. Değişimi sağlamanın tek yolu her zaman konunun üstüne gitmek ve şimdi bir sürü farklı sesten işleri hedefliyoruz.”
Spillman başka edebiyat yayınlarında bu konudaki politikaların ele alınmasındaki yavaşlığa dair bıkkınlığını ifade ediyor:
“Bazı meslektaşım editörlerin bunun ne kadar zor olduğuna dair sızlandıklarını duymak çok ilginç. Aslında o kadar da zor değil, sadece dikkatinizi vermelisiniz. Gerekli özeni göstermemenin hiçbir mazereti olamaz. Toplumsal cinsiyet eşitliğine inandığınızı söylemenin hiçbir anlamı yok, dışarı çıkıp eşitliği bulmanız gerekiyor.”
Kaynak: Guardian